Hakan, sınıfında çok da başarılı bir öğrenci değildi. 8. Sınıf öğrencisiydi, ödevlerini
zamanında yapıp, sınavlarının olduğu hafta ders çalışmaya kendini alıştırmıştı. Bu çalışma
sistemiyle arkadaşları arasında hiç de küçümsenemeyecek seviyede tutunmayı başarmıştı.
Onun en büyük zevki kitap okumak ve ilgisini çeken her şeyi araştırmaktı. Arkadaşları ona
muzip mucit diye isim takmışlardı. Gülmeyi ve güldürmeyi çok severdi o yüzden işi gücü hep
muziplikti.
Teneffüs zili çaldığında sınıftaki herkes futbol oynamak için koşturarak sınıftan
çıkarken rehber öğretmeni Halil öğretmen “Hakan, gel bakayım, biraz seninle konuşalım”
diyerek yanına çağırdı. “Offf hocam yaaa. Bütün arkadaşlar maça indiler şimdi zaten 15
dakika teneffüs, gidemiycem” diye iç geçirdi. Yüzünün halini gören Halil öğretmen “suratını
asma küçük mucit güzel haberlerim var sana” diyerek gönlünü almaya çalıştı. “Öğretmenim,
sınavdan güzel not mu aldım” diyerek Halil öğretmenin gözlerinin içine baktı. “Yok Hakan,
sınav notların değil. Sana daha güzel haberlerim var. Otur bakayım karşıma” dedi. Hakan’ın
merakı daha da arttı. Artık yüreği hızlı hızlı çarpmaya başlamıştı. “Acaba bu kadar güzel bir
haber ne ola ki” diye geçirdi içinden.
Halil öğretmen “Hakan, seni bu hafta sonu bir sınava göndersem girmek ister misin?”
diye sordu. Sınav deyince Hakan’ın surat düştü, bütün hevesi kaçtı, içinden “yani
öğretmenim bu muydu? Bizim maçımızı kaçırmamıza sebep, bu muydu göğsümüzü kabartan
beklenti, yüzümüzü güldüren heves” diye düşünürken Halil öğretmen “senin seveceğin bir
sınav, hem geleceğin için önemli hem de senin ilgi alanın. Bu sınavda başarılı olan öğrenciler
seçildikleri branşlara göre eğitim alıyorlar. Yani senin becerilerini, yeteneklerini ölçüp ona
göre okuyacağın sınıfını belirliyorlar. Okul tam da senlik. İstersen bir dene derim ben” dedi.
Hakan’ın aklı karıştı. Demek ki okulda girdikleri gibi bir sınav değil. Bir de benim ilgi
alanıma göre sınıfta okuyacakmışım dedi öğretmeni. “Öğretmenim, sınavı kazanırsam o
okulda mı okuyacam? Buradan ayrılacak mıyım?” diye sordu. Arkadaşlarından ayrılmak
istemiyordu çünkü. Mahallesinde olan bu okulu ve arkadaşlarını da çok seviyordu. Halil
öğretmen “evet Hakan, bu okuldan ayrılacaksın. Söylediğim okul Ankara’da. Ama çok güzel
bir okul, yeni arkadaşların olacak, onlarla birlikte yatılı olarak kalacaksın. Hem büyük bir
futbol sahası varmış, istediğin kadar maç yapabilirsiniz, açık ve kapalı yüzme havuzu varmış,
kapalı spor salonu varmış, her sınıfın kendine ait laboratuvarı varmış, derslerinizi deneyler
yaparak işliyormuşsunuz. Yabancı öğrenciler de bu okulda eğitim alıyormuş, daha ne olsun”
dedi. Hakan ne diyeceğini bilemedi. “Öğretmenim akşam ailemle konuşsam, onlar ne
diyecekler bilmiyorum” diyerek Halil öğretmenin yanından ayrıldı. O gün akşamı zor yaptı
çünkü kafası çok karışmıştı. Ankara da okumak, yatılı kalmak, arkadaşlarından ayrılmak zor
olacaktı. Ayrıca ailesi bu durumu nasıl karşılayacaklardı.
Hakan eve gittiğinde annesi kapıyı açtı. “Hoş geldin oğlum. Nasıl geçti günün” diye
sorduğunda oğlunun durgun ve düşünceli olduğunu gördü. “Hakan, ne oldu oğlum, bir şeyler
olmuş, ne oldu söyle bakayım” dedi. Hakan “anne, babam geldi mi? İkinizle acil konuşmam
gereken bir konu var” dedi. Annesi Melek Hanım daha da meraklanmış, biraz da korkmuştu.
“Baban içeride geç bakayım, acaba bugün ne muziplik yaptın” dedi. Hakan, annesi ve
babasını karşısına alıp olup biteni anlattığında ikisi de çok sevindiler. İyi bir okulda eğitim
alacak olması, devlet destekli olup ücret ödemeden çocuklarının geleceğini sağlayabilecek
olmaları heyecanlandırdı onları. Hakan’a ülkedeki eğitim sıkıntısını, diploma almakla iş
bulmak arasında ne kadar zorlu bir süreç yaşandığını anlatmaya çalıştılar. Bu fırsatın
Hakan’ın geleceği için çok güzel olabileceğini söylediler. Ailesinin de desteğini alan Hakan
gece heyecandan uyuyamadı.
Sabah okula gittiğinde ilk olarak öğretmenler odasına giderek rehber öğretmeni Halil
öğretmeni buldu. Sınava girmek istediğini söyledi. Birlikte sınav için başvurularını yaptılar.
Hakan mutlu bir şekilde sınıfına giderek arkadaşlarına bu durumu büyük bir zevkle anlattı.
Onlarda çok sevindiler.
Cumartesi günü Hakan ve ailesi Malatya’dan otobüs ile Ankara’ya gittiler. Okula yakın
bir otelde konakladılar. Sabah erkenden okulun önüne geldiklerinde hepsinin yüzleri
gülüyordu çünkü okul gerçekten dışarıdan bile çok güzel gözüküyordu. Hakan’ın gözleri açık
kalmıştı, futbol sahası o kadar büyüktü ki sanki gerçek saha büyüklüğündeydi, etrafında da
koşu pisti bulunuyordu. Tribünleri dahi vardı. Hemen yanında tenis kortu, basketbol sahası
ve kapalı spor salonu yazan büyük bir bina vardı. Hakan, anne ve babasına el sallayarak
sınava gireceği salona doğru ilerledi. Burası devasa büyüklükte kocaman bir sınıftı. Ve çok
sayıda öğrenci vardı sınava giren, herkes boş bulduğu bir yere oturuyordu. Öğretmenlerden
birisi kısa bir konuşma yaparak sınav hakkında bilgilendirme yaptı. Bulundukları sınıfın ismi
amfi olarak kullanılan bir salonmuş, sosyal etkinlikler tiyatro, müzik gösterileri ve söyleşiler bu
amfide yapılıyormuş.
Soru kitapçıkları dağıtıldığında Hakan kitabın ön yüzünde ismini görünce çok sevindi.
Kendine ait bir sınava giriyormuş gibi mutlu oldu. Fakat bu mutluluğu çok sürmedi çünkü
özellikle matematik soruları çok zordu. Yarısından fazlasını cevaplayamamıştı. Diğer
derslerle alakalı olan soruların tamamına yakınını cevaplamaya çalıştı. Stres yapmıştı, alnı
ve elleri terliyordu. Heyecandan kalbi hızlı atmaya başlamıştı. Ne kadar tekrar tekrar baksa
da matematik sorularında başarılı olamadı. Sınav bitmiş soru kitapçıklarını ve cevap
anahtarlarını öğretmenlerin göstermiş oldukları masaya bırakarak salondan çıkmaları
istenmişti.
Hakan dışarıya çıktığında anne ve babası onu merdivenlerin başında gözlerinin içi
gülerek karşıladılar. Sınavının nasıl geçtiğini sordular. Hakan, matematik sorularında
zorlandığını, diğer soruları daha kolay yaptığını söyledi. Sonuçların öğlenden sonra
açıklanacağını öğrendiklerinde babası “size bir sürprizim var, Anıtkabir’e Atamıza
götüreceğim sizi” dedi. Hakan çok sevinmişti. Atamızı görmeye gidecekti. Babasına sarılıp
teşekkür etti. “Sen bizi böyle sınavlara girerek gururlandırıyorsun bizde seni sevindirelim,
dimi” dedi babası.
Taksiyle Anıtkabir’e vardıklarında üçünün de heyecanı artmış, Hakan’ın ayakları
titremişti. Babası “ne oldu oğlum heyecan mı yaptın? Diye sordu. “Evet babacım, ülkemizi
kurtaran, biz gençlere bu ülkeyi emanet eden Atamıza geldim, ayaklarım titriyor” dedi. El ele
tutuşup merdivenlerden çıktılar. Nöbet tutan askerlere baktı Ahmet Bey “maşallah, Allah size
güç, kuvvet versin” dedi. İşte mozolenin önüne gelmişlerdi. Herkes büyük bir saygıyla ve
gururla atamızın huzurunda duruyor, kimisi ellerini açmış dua ediyor, kimisi saygı duruşunda
bulunuyordu. Hakan ne söyleyeceğini, Atasına nasıp hitap edeceğini bilemedi. Ailesine
sormak için döndüğünde annesinin ve babasının gözlerinin yaşlı olduğunu, ellerini açıp dua
ettiklerini gördü. Babası farkına varmıştı Hakan’ın durumunun, yanına eğilerek “oğlum,
içinden ne geçiyorsa, ona nasıl seslenmek, ne söylemek istiyorsan, sanki karşında
duruyormuş gibi onunla konuşabilirsin. Onun için dua edebilirsin. Sıkılma, bu ülkeyi bize değil
siz gençlere emanet etti. Senin korktuğunu, çekindiğini, kendini ifade edemediğini görürse
üzülmesin. Rahat ol, içinden geldiği gibi saygını göster” dedi. Hakan da kalbinden ne
geçiyorsa tek tek Atasına söyledi “sen merak etme, rahat uyu, çok çalışarak sahip çıkacağız
emanetine” dedi.
Anıtkabir’den çıktıklarında hepsinin içinde büyük bir sevinç ve gurur vardı. Çok mutlu
olmuşlardı. Bir lokantada yemeklerini yedikten sonra okulun yolunu tuttular. Bahçede
bulunan kamelyaların altında, kalabalık halinde herkes bir an önce sonuçların açıklanmasını
bekliyordu. Bir öğretmen merdivenlere gelerek “öğrencilerimizi amfi salona alacağız,
velilerimiz biraz daha bahçede beklemek durumunda kalacaklar. Kurusa bakmayın sınava
giren çok öğrencimiz olduğundan içeride yerimiz yok” diyerek çocukları içeriye davet etti.
Herkes boş bulduğu sıralara geçerek beklemeye başladı. Hakan orta bölümde önden üçüncü
sırada kendine yer bulmuş, dikkatlice öğretmenlerinin sonuçları açıklamasını bekliyordu.
Saçlarına ak düşmüş, takım elbiseli elinde dosya ile bir öğretmen kürsüye geldi.
“Gençler hoş geldiniz. İsmim Murat öğretmen, birazdan sonuçları açıklayacağım, sınavdan
başarılı olan arkadaşlarınız bu okulda okumaya hak kazanacaklar. Bazı arkadaşlarımız ise
kendi okullarına dönmek zorunda kalacaklar. Bu sınava girmiş olmanız demek, hepinizin özel
yetenekleri, zeki öğrenciler, diğer arkadaşlarınızdan farklı düşünebiliyor veya görebiliyor
olduğunuzu gösteriyor. O yüzden sınavı kazanamayan arkadaşlar üzülmesin” dedi. Bu
konuşmadan sonra Hakan’ın heyecanı daha da artmıştı.
Kazanan öğrencilerin isimleri okunmaya başladığında kimisi sevinç çığlıkları atıyor,
kimisi şaşkın gözlerle çevresindekilere bakıyor, kimisi de hiç tanımasa da yanında oturanlarla
kucaklaşıyordu. Elindeki listeyi bitiren Murat öğretmen “arkadaşlar kazanan öğrencilerimizi
tebrik ediyorum, diğer arkadaşlara da katıldıkları için teşekkür ediyorum. Bize sınavıyla ilgili
sorusu olan, beklediği sonucu alamayıp sınav kağıdını görmek isteyen olur ise idari kısımda
toplantı salonumuz var, orada öğretmenlerimizle görüşebilirsiniz” diyerek konuşmasını
tamamladı.
Hakan kolunu kaldırarak “öğretmenim” diye seslenerek söz istedi. Murat öğretmen
“efendim, seni dinliyorum, önce bize kendini tanıt, sana nasıl yardımcı olabiliriz” dedi.
“Öğretmenim, ismim Hakan ŞAHİN, sınavı kazanamadım, çünkü matematik sorularında çok
zorlandım. Ama diğer soruların tamamına yakınını doğru yaptığıma inanıyorum. Bu sınava
girmem gerektiğini bana rehber öğretmenim söylemişti. Benim girdiğim ilk büyük sınavdı.
Öğretmenimiz bu okulun yeteneklerimize, ilgi alanlarımıza, bilgi ve becerilerimize göre eğitim
verilen bir okul olduğunu söylemişti. Ben okulumda isim olarak Hakan’dan daha çok mucit
olarak tanınırım. Araştırmayı ve laboratuvarı çok severim. Ama ben şunu merak ediyorum.
Sınavı kazanamamamın matematik sorularından olduğunu çok iyi biliyorum. Benim yetenek
ve ilgi alanım matematik değil, ama siz beni ve belki de burada kazanamayan diğer
arkadaşlarımı genel bir sınava tabi tuttuğunuz için elediniz. Bizler de bu güzel okulda eğitim
alma hakkımızı kaybettik. Bence sınav sisteminizin değiştirilmesi gerekiyor. Bizleri
tanımadan, bizler hakkında bilgi sahibi olmadan bir sınavla hakkımızda karar vermiş oldunuz”
dedi.
Salona bir anda büyük bir sessizlik çökmüştü. Ön sıralardan mavi takım elbiseli bir
öğretmen alkış yaparak kürsüye doğru ilerledi. Kürsüde bulunan Murat öğretmen kenara
çekilerek ona yer verdi. “Merhaba arkadaşlar, ben bu okulun müdürü Ahmet öğretmenim,
burada yapılan konuşmaları ve programı takip ediyorum. Öncelikle Hakan kardeşimize
medeni cesareti, özgüveni için tebrik ediyorum. Kendisini ve burada bulunma sebebini,
okulumuzdan beklentilerini çok güzel ifade etti. Kendinizi haklı gördüğünüz, yaptığınız şeyin
doğruluğuna inanıyorsanız her zaman arkasında durun, dik durun, mert olun. Seni tekrardan
tebrik ederim Hakan. Okul müdürü olarak kontenjan hakkımı kullanıp seni okulumuza kayıt
etmek isterim. Bu okulda okuma isteğini bize fazlasıyla hissettirdin. Ayrıca sınav sistemi
hakkındaki talebini okul yönetim kuruluna ileteceğim. Haklı görülürsen bundan sonra ki
dönemlerde sınava girecek olan arkadaşlarına öncülük etmiş, bizim de yanlışımızı düzeltmiş
olacaksın.” dedi.
Müdürümüzün konuşması beni gururlandırmıştı. Tekrardan söz isteyerek “müdürüm
çok teşekkür ederim. Beni anlamış olmanız, değer vermeniz çok güzel. Ailemden almış
olduğum bir terbiye var. Her zaman doğru bildiğin şeyi yap, söyle ve kendine güven. Derdini,
meramını konuşarak anlat der babam. Beni okulunuza kabul etmenize çok teşekkür ederim
ama ben kabul edemem. Hem başka bir arkadaşımın hakkına girmek istemem. Ben bir gün
mutlaka istediğim eğitimi burada olmasa da bir yerlerde elde edeceğime inanıyorum.”
Salonda ki herkes ayağa kalkarak alkış yapmaya başladı. Çevremdeki arkadaşlar
beni tebrik ediyorlardı. Bu benim için okula kayıt olmaktan daha gurur verici bir şeydi. Çok
mutlu olmuştum. Okul Müdürü Ahmet öğretmen de yanıma gelerek beni öptü ve “tebrik
ederim Hakan. Arkadaşlarına örnek olacak bir konuşma, tavır sergiledin. Bu yaşta bunları
biliyor olman Türk Gençliği adına gurur verici, aileni de benim adıma kutlarsın senin gibi bir
evlat yetiştirdikleri için gurur duysunlar” dedi.
Salondan çıktığımızda merdivenlerin sağ tarafında bekleyen ailemin yanına koşarak
gittim. Öncelikle babamın boynuna atlayarak “teşekkür ederim babacım, bana öğrettiklerin
için, çok teşekkür ederim. Annecim sana da teşekkür ederim” deyip ikisine de sımsıkı
sarıldım. Şaşırmış vaziyette ikisi de bana bakıyorlar, olandan bitenden haberleri olmadığı için
“ne oluyor oğlum, niye teşekkür ediyorsun. Ne yaşadın içeride, bak herkes bize bakıyor,
öğrenciler bizi göstererek aileleri ile bir şeyler konuşuyorlar. İçeride ne oldu?” dediler.
“Öncelikle şunu söyleyeyim sınavı kazanamadım. Bunun için ikinizden de özür
dilerim. Sizleri Ankara’ya getirdim, yordum, o kadar masrafa soktum.” Babam “lafımı olur
oğlum, biz kim için yaşıyoruz. Tabi ki senin geleceğin için ne gerekiyorsa onu yapmak bizim
görevimiz. Biz annenle birlikte buraya geldiğimiz için çok mutluyuz. Keşke senin de mutlu
olabildiğini görebilseydik. Ama üzülme, canını sıkma, başka zaman yine denersin. Önemli
olan senin mutlu olman” dedi. “Babacım ben çok mutluyum. Merak etmeyin bugün kendimi
kaydettiremedim ama bu okulda bir iz bıraktım. O yüzden ben çok mutluyum” diyerek hem
yavaş yavaş okul çıkış kapısına doğru yürüdük, hem de heyecanla içeride olanları anlattım.
Bugün benim hayatımın en güzel günlerinden biriydi.